Söyleşi : Önder BALIKÇI
Bugünkü konuğumuz, Erdek’in en eski fotoğrafçılarından biri. “Foto Çağ” stüdyosunun sahibi Nuri Yürüten’i, sizlerle buluşturuyoruz. 1952 yılında Erdek’te doğup, 47 yıldır fotoğrafçılık yapan Yürüten ile Erdek’in eski fotoğraflı yıllarından günümüze bir yolculuğa çıkacağız.
X X X
* Dile kolay, meslekte aralıksız 47 yıl. Meslek zor mu?
- Mesleğin zorluklarını biz çektik. Siyah-beyaz basılan eski fotoğraf yıllarından, bilgisayara dayalı montaj fotoğrafçılığına ulaştık, bugün. Karanlık odalarda basılan fotoğraflar, yaptığımız rötuşlar, fotoğrafın rengini tutturmak için verdiğimiz büyük uğraş…
* Mesleğe başladığınız yılları bize anlatır mısınız?
- İlk ustam, rahmetli Nail Turhan’dı. Onunla çalıştığımız dönemleri unutamam. Daha sonra Suat Ayaydın ile çalıştık. O dönemlerde, Erdek’te yaz fotoğrafçılığı ağırlıklıydı. MKE ve PTT kamplarındaki fotoğraf çekim işini biz alırdık. Bu kamplara, bu kurumlarda çalışanlar, 15’er günlük devreler durumunda tatile gelirlerdi. Sabahlara kadar karanlık odalarda çalışıp, fotoğraflar basardık. Hatta, 15’er günlük devrelerin bir eğlenceyle bittiği gecelerde, MKE ve PTT kamplarındaki tatilciler, ertesi gün memleketlerine geri döneceklerinden, o gece sabahlara kadar karanlık odalarda baskı yapıp, çoğu kez fotoğrafları, daha kurumadan, ıslak olarak sahiplerine teslim ederdik. Biz, flaş fotoğrafçılığı döneminden geldik.
* Mesleğe bağlılığınızı değerlendirir misiniz?
- Size şöyle bir örnek vereyim. Mesleğin içinde olduğum dönemlerde, 1970 yılında, Ankara’daki ablamın yanına giderek, başkentte, Kızılay ve Bahçelievler semtlerindeki fotoğraf stüdyolarında çalıştım. Yani, buradan kalfa olarak gitmeme karşın oralarda kendimi çırak hissettim. Mesleğin daha ince noktalarını öğrenmek için büyük çaba harcadım.
* Erdek’te, kendinize ait ilk işyerini ne zaman açtınız? O yıllarda, Erdek’in fotoğrafa ilgisi nasıldı?
- Erdek’te dükkânımı 1976 yılında açtım. O yıllarda Erdek’te fotoğrafa büyük ilgi vardı. Kamplardaki yaz fotoğrafçılığımızın yanı sıra geceleri, düğünlere giderek fotoğraf çekerdik. O yıllarda kamera olmadığı için düğün fotoğrafları büyük önem taşırdı. Siyah-beyaz fotoğrafların önce küçüklerini yaparak, düğün sahiplerine gösterir, onların sayı vererek siparişleri üzerine normal fotoğraflarını basardık. Ayrıca, gündüzleri de yaş günlerine çağrılarak fotoğraf çekerdik. Bir günde 3-4 yaş gününe gittiğimizi bilirim. Şimdi, yaklaşık 20 yıldır yaş günlerine çağrılmıyoruz.
* Çok yorucu bir tempo…Nasıl dayandınız, bu tempoya?
- Gerçekten de çok yorucu. En çok karanlık odalarda siyah-beyaz fotoğraf baskısı ve daha sonra “rötuş” çok yorardı, bizi. Yıllarca rötuş yapmaktan, arandizör sistemiyle çalışmaktan gözlerim bozuldu.
* Sonra, renkli fotoğraf dönemi geldi. Ne yaptınız?
- 1983 yılında renkli fotoğrafçılık dönemi başladı. Yeni sisteme geçiş sırasında zorluklar yaşadık. Bölgemizde renkli fotoğraf basan stüdyo bulunmadığından, önce İzmir, ardından Bursa ve İstanbul’daki stüdyolarla çalışmak zorunda kaldık. Daha sonra kendi makinelerimizi alarak, çağa ayak uydurduk.
* Şimdi ise dijital fotoğrafçılık…
- Evet, artık bilgisayara dayalı montaj fotoğrafçılığı var. Dünün gençleri, dijitalde bizi geçtilerse de, renkten, ışıktan bizim kadar anlamıyorlar. Bu yeni sistem, tabii ki işlerimizi olumsuz etkiledi. Artık herkes cep telefonuyla fotoğraf çekiyor. Gerçi, cep telefonları ile fotoğraf çekimi başlamadan önce de fotoğrafa ilgi azalmaya başlamıştı. Kısacası, eski dönemleri düşünürseniz, insanların, fotoğrafa ilgileri çok azaldı.
* Meslekten maddi anlamda memnun musunuz?
- Zamanında çok iyi paralar kazandık. Tabii ki, o dönemlerin temposunu, karanlık odalarda çalışmanın zorluklarını ve diğer sıkıntıları düşünecek olursanız, alnımızın teriyle ve hakkıyla elde edilen bir kazanç olduğunu söyleyebilirim.
* Peki, fotoğrafçılığın manevi yönü var mıdır?
- Olmaz mı? Eski dönemlerde değerimiz çok fazlaydı. Fotoğraf çekimi için gittiğimiz yerlerde büyük ilgi görürdük. Mesleğimizin sosyal yönü de çok önemlidir. Fotoğraf çekmek için gittiğimiz cemiyetler, dernekler, düğünler, okul etkinlikleri ve diğer yerlerde yeni insanlar tanıdık, dostluklar kurduk. Örneğin, Ocaklar ve Narlı için adeta bir muhtar gibiyim. Oralarda kimin, kiminle akraba olduğunu bilirim. Oralara gittiğimde, büyük ilgi ile karşılanırım. Erdek ve yöresi için de bunu söyleyebilirim.
* Şöyle geriye bir baktığınızda, meslek yaşamınızı nasıl değerlendirirsiniz?
- Mesleğimi, büyük bir tutkuyla, dürüstçe, işime saygı duyarak yerine getirdiğime inanıyorum. Bugüne dek hiçbir müşterime, “Bugün git, yarın gel!” anlayışı içinde olmadım. Fotoğraflarını hep zamanında teslim ettim. Bu özenli çalışmam nedeniyle de “Foto Çağ”ı bir marka durumuna getirdiğimi düşünüyorum. Bundan büyük mutluluk olur mu?